"Bu bisküviler ne zamandan kalma?" -ki dünyanın en birinci bisküvileri- en azından artık bir tanesi bugüne ait.
Bu sıralar kendimle tartışmadayım. Çünkü Uyar'la laf yarıştırmaya hiç gelmiyor. Bir yandan 'yapmamam gereken şeyler yaptım' düşüncesi beynimi kemiriyor -kimin haddine!- bir yandan da tam bir 'olacağı varmış' kaderciliğindeyim. Beni bırak, kolaya kaçalım.
Bu sıralar kendimle tartışmadayım. Çünkü onunla konuşmak çözümsüzlükten başka bir şey ifade etmiyor. Evet susmanın daha çok çözüm olabildiği dünyalar da var(mış). Çünkü "Beni hiç tanımıyorsun." en açıkça ifade edilmiş cümlem olurdu. Gerisi çok kapalı, çok başka, -onun anlayacağından çok uzak-.
Büyük Ev biletini cüzdanında saklayan bir insandan o çakmağı çöpe atmasını beklemeyiniz. Yapan yok değil ve takdir edilesi. Ama söz konusu vaziyet halinde biliyorum ki hiçbir işe yaramayacak. Ve maalesef o resmi de atabileceğimi sanmıyorum -maalesef dedim, bir dakika burada umut var-. Ve aramızda kalsın, çim adamlar saksıda olmuyormuş.
Yanılgıya düştüğüm çokça noktadan birkaçı bu sıralar deyim yerindeyse ruhumu karıncalandırıyor -ilk kez cümle içinde kullanılmıştır fazla üstüme gelmeyiniz-.
Yanılgıdan çıkmak için yapılacak şey aslında gerçekten basitti ve tüm o her şeyin hala değerli kalabilmesi için. Yine de onu
Buraları seveli çok olmadı. Durmadan yazma isteğim geleli de.
Buralara kar yağar dediler. Buz tutmaya başlarsa arkama bakmadan kaçarım söyleyeyim. Bana bunlarla gelmeyin.
Bak mesela, bana bunlarla gelin. Lunapark eskisi gibi olmaya çok daha yakın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder