Kanmayı seçer insan.

Her -sınırlı sayıda- gün aynı hayatı yaşıyoruz ne tuhaf. Bir yağmur yağsa yerine gelecek keyiflerden ibaret ömür. Yerinden gitmeler'i bizim suçumuz değil.
Daha yaşayacağı şehri seçemiyor insan nasıl suçlu olsun. Deniz bile göremiyor oturduğu yerden. Parmak uçlarına uzansa da nafile. Bir zamanlar parmak uçlarına uzanınca yıldızlar tutulan yazılar yazardım oysa. Umutların tükenebilirliği, şekil bir a.
Kötü insanlara alıştım. Kötü kalplere, kötü geçen günlere, o günlerin acısının haksız yere çıktığı hallere. Kabullenmeye programlanmış insan nasıl suçlu olsun. Suçu şehirlerde aradığım yazılar yazardım oysa. Yanıldığımı da kabulleniyorum. Küçük bir balkon da yetermiş insana -bu sefer deniz göreninden-.
Kuru sokağa bakan pencere önünde içiyorum artık sigaralarımı. Haksızlık bu. Elimin sigara varmayacağı hallere özeniyorum. Şimdi bunda insan nasıl suçlu olsun. Bir zamanlar aşk acısı da yazardım. Neyse ki hayatın toparlanabilirliği.
Geri gelmeyecek şeyleri istemeyi bıraktım. Bir yağmur yağınca yerine gelen keyifler biriktiriyorum.

Yarın sabah öperek uyandıramayacak olmak nasıl yeterli bir balkon kederidir.
Sen koskoca bir on günsün nasıl bu kadar hızlı bitebildin allah aşkına.
Böyle seri özlemek yasaklanmalı.
Gitme, hiçbir zaman hiçbir yere gitme büyüsü var mıdır?
Oysa daha dün kendimi şanslı saymıştım öpülecek en güzel yerinden iki tane var diye.
Ben daha önce hiç böyle olmadım biliyor musun?
Her gece sana uyuyup her sabah sana uyandığımda söz menemeni sadece sarısından yapacağım.
İçime dolsan ya bir damlanı ziyan etmeden, öyle lazımsın ki bana.
Öyle benimsin ki, öylesine bensin.
Ellerinden birer kopya bıraksaydın gitmeden.
Yarın sabah kokunu alamayacak olmak nasıl yeterli bir dal sigaradır bilseydin bırakırdın.
Fotoğrafınla bakışarak anlaşacağız belli bir süre.
Bir de tek tek ellerinle yazdığın notları okurum gecelerce.
Üzülüyorum diye kızmaya hakkın yok anlaşalım baştan.
Çünkü ben hiç böyle olmadım bilmiyorsun.
Mutluluktan ağlıyorum, nasıl böyle güzel bir şeye sahibim diye.
Hak etmemişim gibi hiç, ya da bunca zamandır emek emek seni hak etmişim gibi.
Her gece sana uyuyup her sabah sana uyandığımda söz arkanı dönmeye izin vereceğim.
Ama o zamana kadar gitme, hiçbir yere gitme ne olursun.
Birini nefessiz bırakmak çok günahmış geçen gün okudum.



Balkon

Şimdi size ufak bir anımı anlatacağım. Kendisi ufak, sonradan düşününce hissettirdikleri meğerse kocaman bir anı. Nasıl da bencilmişim dedirten, kafayı duvarlara vurduran ama hep iyi ki ile biten naçizane bir anı.
Yine bir gün kendimi bir halt zannediyorum, bu bana aşık ama asla bizden olmaz en yakın arkadaşımın yanına gittim güya buluşup konuşmaya, onu daha fazla üzmemeye.
Bir önceki gece en yakın arkadaşlarımdan biri (o zamanlar) sevgilisinden ayrılmış. Kız kıza dağıtacağız hani bunun tek yolu bu ya. Bir arkadaşın evinde toplandık, 3 kız lıkır lıkır votka içiyoruz. Alkolün de bir adabı var diyen yok. Her zamanki gibi ilk dağılan ben oldum, olmuşum sonradan çektiğimiz videoda izliyorum kendimi. Videoya bakıp kendiyle konuşmalar mı dersin, bu iki kızı çok seviyorumlar mı dersin artık bir sarhoştan çıkabilecek ne varsa. Tabi her nedense bir yandan bu bana aşık arkadaşa mesajlar üstüne mesajlar. Bir şey de dediğim yok aslında sarhoşken bile kendime itiraf edemediğim hislerden eser yok henüz o mesajlarda. Yine de musallat olmuşum bir nebze.
Ertesi gün de gidip durumu açığa kavuşturmam lazım hani ben hoşlanmıyorum falan ya şimdi çocuk öyle sanmasın. Bunun hep takıldığı bir bar var o zamanlar, tabi yakın arkadaşlık statüsünden benim de hep takıldığım bar. Zaten sormaya lüzum yok kesin oradadır.
Geleyim mi?
Gel.
Bu kadar. Gittim, oturduk bir masaya. Başladım konuşmaya. Şimdi aslında ben öylesine sarhoş kafa mesaj atmışım da başka bir niyetim yokmuş da aslında o benim çok yakın arkadaşımmış da onu kaybetmek istemezmişim de hele üzmek hiç istemem de...Bak bak, laflara bak. Seni üzmek istemem. Sana karşılıksız aşık bir adama söylenebilecek en kötü cümle olduğunu bilmiyorum o zamanlar, yaşamamışım ki hiç. Hep ben aşık olmuşum başka başka adamlara, hep olduğumu sanmışım.
Tabi tüm bunlar üzerine yine de alınabilecek en yumuşak cevabı aldım. Beni o malum kişiden sonra kimse bir daha üzemez sen merak etme, dedi. Kızdım, kızdığımı çok net hatırlıyorum. Neden kızarsın ki? İstediğin bu değil mi? Sen onu üzemezmişsin, ne güzel, canım arkadaşım de geç. Ama yok kızdım, eminim. Egolara bak. Onu üzmek istemem ama en çok üzen de ben mi olmalıyım, bu mudur? Ya da kızdım çünkü onu en çok o diğer kız üzdüyse en çok onu sevmiş demektir, beni daha çok sevsin mi? E ben sevmiyordum hani? Buralarda hep ben de hikayeyi kaçırıyorum, o kadar sonra toparladım ki, şükürler olsun geç kalmamıştım.
Tabi ben bu cümle üzerine, kızdığımı da belli etmeden o masadan nasıl kalkılır onun hesaplarını yapıyorum, gök gürledi. Dedim yağmur yağmadan gideyim, şemsiyem yok. Apartmanın dördüncü katındaki bardan koşar adım iniyorum, sokak kapısını tam açacağım, şakır diye indirdi yağmur. Bir şey olmaz dedim erimem ya, yürüdüm. Ama yok olacak gibi değil, bir yandan da dönesim var belli, hala da bilmiyorum neden. Döndüm.
Yağmur başladı ıslandım dedim bir hışım geçtim yanında, barın balkonuna çıktım. Hani tanınıyorum ya mekanda, sinirli halimi görüp yanıma gelen herkesi yolluyorum, YOK BİR ŞEY.
En son o geldi, hiçbir şey demedi oturdu yanıma. Ona bakmıyorum, aşağıya yola bakıyorum, bir iki damla kaçıyor aradan aman görmesin. Aslında görse de sarılsa diyorum bir yandan, hatırlıyorum.
İç çekişimi tutamadım artık ya da tutmadım emin değilim, yüzümü aldı şöyle bir kendine çevirdi. Artık tabi ben koptum hüngür hüngür ağlıyorum.
Ben buradayım dedi, e görüyoruz buradasın. Hayır, başka bir şey diyordu. Sen ne dersen de, ne kadar kaçarsan kaç ben buradayım. Niye ki? Çok mu aşıkmış bana? Değil aslında. Evet bir yandan farklı şeyler hissediyordu biliyorum, ama her şeyden çok arkadaşımdı o an, her şeyden çok omzumdu, güvenli sahamdı.
Uzun uzun ağladım orada ona sarılarak.
İlk kez oradan çıkıp yürürken düşündüm bizden olur mu diye, hatırlıyorum.
Öyle güzel oldu ki. O bana aşık ama asla bizden olmaz en yakın arkadaşım şu an tam 19 aylık sevgilim. 19 aydır başıma gelen en güzel şeyim. 19 aydır onsuz olmazım.
Her hikaye kötü bitmiyor.
O, 19 aydır mutlu sonum.
Hoşgeldin, başıma gelen en güzel şey gibi.
Geç geldin, başa gelen her güzel şey gibi.

Artık yazamıyor oluşum umrumda değil.
İyi ki geldin.

Bunca zaman gözümün önünde olup da gözlerine hiç bakmamışım ki ben nereden bileyim. Hiç hayal etmemişim ki en ufak ihtimale burun kıvırmışım bizden olmaz demişim.

Özür dilerim sevgilim.
İyi halt etmişim.

Hoşgeldin.
Gitmemecesine.

İnan şu sayfalar bir de senin için dolsun istemiyorum. Bundan sonra her sayfa kalsın olduğu gibi. Umrumda değil.

Yazmak, yazamamak, sırf yazayım diye sahip olmak.
Kocaman bir boşuna.
İyi ki geldin.
Hoşgeldin.

Çok şey değil, beni hatırla istiyorum.
Arada bir ama, öyle sık olmasın. Olmasın ki bir anlamı olsun.
Bir kız vardı de, çok üzmüştüm zamanında.
Çok sevmiştim de yine de çok üzmüştüm.
Bir kız vardı de, ama ne kadar vardı, öyle böyle değil.
Çok üzülmüştü de yine de çok sevmişti.
Şu kadarcık hakkım varsa sende, beni unutma istiyorum.
Biliyorum, koku demiştin, kokunu içime çektiğimde seni hiç unutamayacağım demiştin. Hoş, unutmak da istemiyorum zaten, orası ayrı demiştin.
Biliyorum, unutamayacağın hiçbir şey paylaşamadık seninle.
Gelmedin, gelemedin belki de.
Ama de n'olursun, bir kız vardı de.
Beş yüz küsur kilometreye inat aşık olmuştuk de.
Durduk yere anımsa beni istiyorum.
İçin cız bile etsin istiyorum, keşkelerin olsun benim için.
Özle istiyorum.
Canını yakabilmek bile istiyorum inan.
Çünkü elle tutulur hiçbir şeye sahip olamadık seninle.
Hatıralarım içinde bir yerlere dokunduğu sürece varım çünkü senin için.
Kulağa hoş gelmiyor biliyorum ama gerçek bu, biliyorsun.
Canımı yaktığın kadar canın yansın istiyorum.
Yansın ki hala beni hatırlıyor olduğunu bileyim.


Oturup da saatlerce sesini duyduğum kaldırım taşı bile canımı yaktı bugün.
Sevgilim, hala mı özlemedin?
Aklın almadığı şeyleri lunaparkın ışıkları alıyor bu şehirde.
Ankara'yı sadece deniz olmadığı için sevemeyenleri anlamıyorum.
Anlamadığım onlarca şeye bir yenisi ekleniyor.
Ben mesela.
Bu kadar çabuk alışabilmiş olmanın yanında böylesine inanmış olmak nedendir anlamıyorum.
Tüm o -sayılı- günlerin gerçek olmadığı ihtimalini toprağın altına gömüyorum.
Gömüyorum ki kar yağıp buz tuttuğunda sakladığım yerleri unutayım.
Buralara sık sık kar yağar sevgilim, sen bilmezsin.

"Geleceğim o iki üç güne neler sığdıracağımı bilemiyorum ama seni kalbime sığdıramayacağım kesin."

Ben mesela.
Bu kadar çabuk değişebilmiş olmasını değil üç, on üç durak fazladan yürüsem de çözemiyorum.
Ki aslında değişemez de zaten.
Çünkü sevgilim, adın üstünde -hala-.
Hasta olayım diye çene titreten soğukta yangın merdivenine oturmuş sigara içiyorum.
Madem gittin unuttur kendini diyorum.
Hiç mi acımıyorsun bana diye düşünmekten ellerim titriyor.
Beynim kendi kendini çürütecek içeride.
Boğazımın ortasında nasıl bir şey oldun da düğümlenip kaldın, sen bilmezsin sevgilim.


"Sesini duymadığımda kendimi güçsüz hissediyorum."

O kadar acıttın ki canımı söküp içimden pencereden fırlatayım diyorum.
Bu kadar güzel olmasaydın keşke de bu kadar acımasaydım demeden duramıyorum.
Ben mesela.
Eninde sonunda her şeyi hep güzel hatırlarım sevgilim, sen bilmezsin.
Fotoğrafların göz kırpıyor, yeminler ediyorum.
Gözümü kapattığımda sesin kulak zarımı yakıyor.
Çünkü orda hala beni seviyorsun, biliyorum.
Söylenecek her şeyin tükendiği çizgilere basmadan da yürünmüyor ki.
İnan maalesef ki uçmayı bilmiyorum.
Ama merak etme hayal kurmayı bırakmıyorum.

Işık hızında biten güzelliklere kadeh kaldırıyorum.

Seni güneş kadar özledim.